Mart 31, 2023

Diyarbakır Haber

Diyarbakır Haberleri

Uluabat Gölü’nün ortasında bir damla su gibi: Gölyazı yarımadası

Gölyazı, Türkiye’nin Bursa’sında harika bir sonbahar kaçamağı olarak hizmet edebilecek antik bir yerleşim yeridir. Nilüfer ilçesinde ince bir köprü ile anakaraya bağlanan Uluabat Gölü üzerinde yer alan küçük yarımada, Bursa merkezinin yaklaşık bir saat batısında ve İstanbul’dan yaklaşık üç saat uzaklıktadır. Gölyazı da İznik, Cumalıkızık ve Trilye civarındaki diğer turistik yerlerden neredeyse bir taş atımı uzaklıkta ve Trilye’ye bir saatten daha kısa mesafede. Yani Gölyazı’ya bir gezi yapmak isterseniz, Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci başkenti olan İznik’i çevreleyen Cumalıkızık ve Trilye de rotanıza farklı bir boyut katabilir.

Yerleşimin geçmişi çok eskilere dayandığı için Gölyazı’nın tarihinden bahsetmeye başlayamıyorum. Bizans İmparatorluğu ve daha sonra Osmanlılar tarafından yönetilen Gölyazı, 1923’teki Kurtuluş Savaşı’nı izleyen mübadeleye kadar küçük bir Rum balıkçı köyü olarak kaldı. Mübadele sonrasında Selanik’ten (Selanik) Türkler yerleşti.

Gölyazı’da antik çağların izlerinin yanı sıra Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin izlerini de görebilirsiniz. Antik adı Apolyont ya da Apollonia ad Rhyndacum yani Apollonia olan Rhyndacus Nehri üzerinde bulunan Gölyazı kasabasındaki Apollon Tapınağı kalıntılarını da görebilirsiniz.

Her tarihi kasaba gibi Gölyazı’nın da bir hikayesi var. Söylentilere göre, komşu Apolyont krallığından Melde prensi, Apollonia kralı Apolyont’un eski hükümdarının kızına aşık oldu. Ancak prenses prensle evlenmek istemeyince Apollonia kralı babası Apolyont Gölü kıyısına bir saray yaptırır ve kızını oraya saklar. Melde kralı buna çok sinirlenir ve bunun sonucunda bugünkü Mustafakemalpaşa Nehri’nin akışını değiştirir ve Apollonia’yı sular altında bırakır. Ancak kralın kızının saklandığı saray, etrafı sularla çevrili bir ada olarak kalır. Gölyazı yarımadasının bu aşk hikayesiyle ortaya çıktığı ve tüm tarihin hala suların altında kaldığı söyleniyor.

Bursa’da Uluabat Gölü ve Gölyazı’nın havadan görünümü. (Shutterstock Fotoğrafı)

Ağlayan çınarda kahve

Gölyazı’ya gelirseniz en eski sakiniyle tanışmalısınız. Gölgesinde oturup dinlenirken, bu kadim ağaç, içindeki tüm bilgelikle her an size bir hikaye anlatabilirmiş gibi geliyor. Tarihi çınar ağacının kesin yaşı bilinmemekle birlikte yüzyıllara dayandığı açıktır.

Çukurundan aşağıya damlayan damlalar nedeniyle ağlayan çınar olarak adlandırılan çınar ağacının da acıklı bir hikayesi vardır. Rivayete göre Gölyazı’da Rumların ve Türklerin bir arada yaşadığı yıllarda Mehmet adında bir Türk genci ile Eleni adında bir Rum kızı birbirlerine aşık olurlar. 1923 Türk Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Yunanistan ile Türkiye arasındaki nüfus mübadelesi ile Rum aileler Yunanistan’a döndüler. Elbette aralarında Eleni ve ailesi de vardı. Rumlar köyü terk ederken Eleni’nin ağabeyi ile Mehmet arasında tartışma çıktı. Eleni’nin ağabeyi Yorgi, Mehmet’e ailenin ayrıldığını ve bu aşktan vazgeçmesi gerektiğini söyler. Tartışma sırasında Yorgi hançerini çeker ve Mehmet’i bıçaklar. Mehmet, tüm gücüyle Eleni ile gizlice buluştuğu çınar ağacına ulaşmayı başarır ve çınarın altında uzanır. Eleni ailesini terk eder ve aynı zamanda çınar ağacına gider. Oraya vardığında Mehmet’i kanlar içinde görür ve belindeki kemerle kendini ağaca asar. O günden beri yaşlı çınarın çukurundan bu iki genç için ağlayan kanlı gözyaşlarının aktığı rivayet edilir.

Ağlayan Uçak Gölyazı, Bursa, Türkiye.  (Shutterstock Fotoğrafı)

Ağlayan Uçak Gölyazı, Bursa, Türkiye. (Shutterstock Fotoğrafı)

Ağacın ağlamasının elbette bilimsel bir açıklaması var.

Kökleri göle ulaşan yaşlı çınarın gövdesindeki oyuktan doğal kaynak suyu, özellikle bahar mevsiminde göl sularının yükseldiği dönemlerde dışarı sızar. Bu olası bir bilimsel açıklama olarak kabul edilebilir. Ancak şu var ki: Bilimsel olarak ağaçtan akan suyun rengi kırmızı olmamalıdır. Bu, bir ağacın kızıl göl sularını ağladığı tek örnektir, bu nedenle bilim bile üzücü aşk hikayesinden çıkan efsaneyi doğrular görünmektedir.

Gerçek ne olursa olsun, koca bir tarihe tanıklık etmiş bu ağaç çok değerli ve kesinlikle görülmeye değer. Gölgesinde çayınızı veya kahvenizi yudumlayıp soluklanabileceğiniz bu ağacı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Son olarak Ağlayan Çınar tabelasının altında ağaca adını veren Mehmet Okatan’ın ayetlerini göreceksiniz. Ağaç hakkında yazdığı bu anlamlı satırlar da beni çok etkiledi.

“Tarihin yorgunluğuyla yan yatmış koca bir çınar… Ancak yaşamaktan ümidini kesmedi, yattı, yüreği yandı, yaprakları hüzünlü, içi kana bulandı adeta. sanki bir aşk bahçesi, arkasında açmamış bir gül goncası, önünde koca bir gözyaşı gölü olan savaşların, acıların ve kör aşkların tercümanı gibi.”

Bursa'nın Gölyazı ilçesindeki Uluabat Gölü'nün sularında dev pelikanlar yüzüyor.  (Shutterstock Fotoğrafı)

Bursa’nın Gölyazı ilçesindeki Uluabat Gölü’nün sularında dev pelikanlar yüzüyor. (Shutterstock Fotoğrafı)

Leyleklerin göç yolu

Havada leylek gördüğünüzde o yıl çok seyahat edeceğinizi söylerler hep. Gölyazı, mevsiminde giderseniz karada ve havada her yerde leylek görebileceğiniz bir yerdir. Uluabat Gölü, güzel kuşların göç yolu üzerinde olması nedeniyle leylekler için bir cennettir. Aynı durum Gölyazı’ya bitişik bir köy olan Eskikaraağaç’ta da geçerlidir. Öyle ki köy Leylek Köyü adıyla da anılır. Hatta orada düzenlenen Leylek Festivalleri bile var. Türkiye’nin ilk ve tek, Avrupa’nın ise 11. leylek köyü olan köyde bu şenlikler her yıl mayıs ayında yapılmaktadır. Seyahatinizi yılın bu zamanına denk getirirseniz hem şenliklere katılabilir hem de karada, havada bolca leylek görebilir ve belki de bol seyahatli bir yıl geçirmiş olursunuz.

Gölyazı, Bursa, Türkiye'de gün batımı sırasında Uluabat Gölü'nde tekne turu.  (Shutterstock Fotoğrafı)

Aziz Panteleimon Kilisesi Gölyazı, Bursa, Türkiye.  (Shutterstock Fotoğrafı)

Kahvaltı ve tekne turu

Gölyazı’da harika bir göl manzarası eşliğinde güzel bir kahvaltı ile güne başlayabilirsiniz. Ayrıca burada yapabileceğiniz en iyi aktivitelerden biri gölde tekne turları yapmaktır. Ayrıca kıyı boyunca kayıklardan birini kiralayarak gölde kısa bir gezintiye çıkabilirsiniz. Bu yarımada dışında göl üzerinde 11 ada daha bulunuyor. Tekne turu sırasında yakındakilere gidebilirsiniz.

Tekne gezisi sırasında en keyifli an, nilüfer çiçekleri ile karşılaştığınız an olabilir. Suyun üzerinde size göz kırpan bu narin çiçekleri fotoğraflamaya doyamayacaksınız. Ancak Uluabat Gölü’ndeki bu harika çiçekleri görmek isteyenler için, nilüfer çiçeklerinin Mayıs-Kasım ayları arasında sabah 9’da açıldığını ve akşama doğru yapraklı perdelerini kapattığını unutmamakta fayda var.

Gölyazı’da kentleşme olsa da geleneksel evlerin bir kısmı hala ayakta. Sizi göle çıkaran sokakların sonunda kıyıdaki tekneler ve balık ağlarını tamir eden bay-bayan size ada havasını doyasıya yaşatıyor.

Bursa Gölyazı'da ünlü Uluabat Gölü'nde balıkçılar çalışıyor.  (Shutterstock Fotoğrafı)

Bursa'da Uluabat Gölü ve Gölyazı'nın havadan görünümü.  (Shutterstock Fotoğrafı)

Geçimlerini balıkçılıkla sağlayan Gölyazılıları her türlü sokak ağlarında bulabilirsiniz. Göl eskisi kadar verimli olmasa da turna ve hamamböceği gibi farklı balık türlerine ev sahipliği yapıyor. Antik çağda bol olması nedeniyle gölün simgesi haline gelen kerevitin artık göllerde pek görülmediği söyleniyor. Bana kalsa neslinin tükenmemesi için bulunsa bile yenmemeli. Gölyazı’nın bir diğer geçim kaynağı da zeytinciliktir. Kasım ayında Gölyazı’ya giderseniz zeytin hasadını görebilirsiniz.

Adadayken akşam yemeğinde lezzetli balıkları yedikten sonra Zambak Tepe’de gün batımını izleyerek günü sonlandırabilirsiniz.

Ayrıca antik kalıntıları, Osmanlı döneminden kalma camiyi ve şimdi kültür merkezi olarak kullanılan Yunan dönemine ait Saint Panteleimon Kilisesi’ni de görebilirsiniz.

Gölyazı, efsaneleri, farklı medeniyetlerden mirasları, eski Rum evleri, leylekleri ve nilüferleri ile keşfedilmeyi bekleyen bir açık hava müzesi gibidir. Harika bir sonbahar rotası olabilecek yarımada ziyaretçilerini bekliyor.

.